Etiketler

10 Ağustos 2013 Cumartesi

Öylesine bir öykü: Sepsis

Çok fazla dua eden biri değildi ve “Allahım, onunn nasıl öldüğünü bana malum eyle” diye dua ettiğinde kendi kendisine şaşırmadan edemedi. Bu dili o mu kullanmıştı. Ara sıra Krom’a dua etmenin dışında yaptığı bir şey değildi bu ve Conan’ın tanrısına edilen dua sadece “Bana yardım et yoksa benim tanrım değilsin” şeklindeydi; malum eylemek garipti, nerden gelmişti bilmiyordu. Tıpkı bu garip yolculuğun “sepsis”i keşfetmesi ile başlayacağını bilmediği gibi.

Vikipedi’de kısa bir araştırma açık adı septisemi olan bu kan zehirlenmesinin kana bakteri ya da toksin karışması tanımını veriyordu. İnanılmaz çok biçimde ortaya çıkabiliyordu sepsis: Deri üstündeki bir yarada mikrop kapma sonucu enfeksiyon oluşması, bir apsenin patlayarak iltihabın kana karışması, boğaz enfeksiyonu (sözgelimi difteri), bağırsak iltihabı (tifo gibi), akciğer enfeksiyonu (zatürree gibi), idrar yolları enfeksiyonu sonucu. Seç, beğen, al…

Hayat hikayesi ise haber bültenindeki basit bir uzman görüşü kadar: “Septisemi yerel değildir, kontrol altına alınmazsa bütün bedene yayılır. Septisemiye neden olan bakteri bedene çeşitli yollarla girebilir: sözgelimi diş çekiminden sonra, açık bir yara ya da iç organlardaki bir enfeksiyon yoluyla. Normal olarak akyuvarlar bakteriye karşı koyarlar ama bakteriler akyuvarların direnme gücünü aşacak kadar çoğalırlarsa septisemiyle bedene yayılırlar. Bu ya başka bir hastalık nedeniyle zayıf düşmüş bir bedende ya da sağlıklı bir kişide güçlü bir organizma tarafından yaratılabilir. Septisemi belirtileri ateş, şok, ayakta duramayacak kadar halsizlikle birlikte kan basıncının ansızın düşmesidir. Hasta kendini çok kötü hisseder, komaya girer ve ölebilir.”

Komik… Zaman zaman aklıma geldikçe kendi kendime gülüyorum. Böyle ölen birinin hayat hikayesi ne kadar anlamsızlaşıyordur kim bilir. Ya da doktorun hastanede “kan değerleri çok kötü” derken ne kastettiğini anlamak için bu kadarını bilmek yeterlidir. Her şey anlam kazanır ama biz genellikle “nasıl oldu” ya da “konuşuyor mu” gibi soruların peşinde koşarken bunları gözden kaçırırız. Bizim için önemli olan iletişim kurmaktır. Olaylara hakim olmak isteriz. Bu, anlamaya çalışmaya göre çok daha rahat bir yöntemdir. Bunu anlamak acı verir ve ağlamak çoğunlukla bu acıyı almaz. Kendi kendime ağlamaya çalışırken yakalanıyorum. “Ben seninle iletişim kurmaya çalışıyorum; sen bana hiçbir şey anlatmıyorsun.”

Bir avukat arkadaşıma misafirliğe gidiyoruz; insanların birbirlerinden boşandıklarında ne elde edeceklerini öğrenmek için avukatlarla saatlerce konuştuklarını öğrenip şaşırıyorum. Boşanmada 40 yaşını aşan kadınlara sağlanan ek imkanları bu kadar çok insanın bilmesine şaşırıyorum. Ben hiçbir şey bilmiyorum. Sepsis içime yayılıyor; bir yalan bir diğerini doğururken kendi kendime gülüyorum. Yakalanıyorum. “Anlat bana” diyorlar; bilmiyorum ki ne anlatayım.

Aklım yıllar öncesine gidiyor. Babam misafirlikte tavla oynuyor; biz izliyoruz. Babamın kaybetmesini istiyorum. Neden bilmiyorum. Diğer oynayan İstanbul Teknik Üniversiteli. Sevdiğim bütün abiler oralı. Babam sıkışıyor; zarla konuşmaya başlıyor. İyi zar geliyor; kazanıyor. “Gördün mü” diyor bana, hiçbir anlamı olmadan. Sepsis’ini görüyor; yapabileceği bir şey yok.

Kendi kendime gülüyorum… Anlat diyorlar. Kendi kendime ağlıyorum… Anlat diyorlar. Herşeyi öğrenmek için gösterilen bu çabanın hiçbir şeyi anlamamak demek olduğunu görmüyorlar. Anlatılmak ve anlamak birbirinden çok uzak iki şeydir aslında.

“Yetmez ama Allah belasını versin” ülkesindekiler bunu çok iyi bilirler. Bir dua ne için edilir, onu bilmezler; malum olsun diyedir dualar ve en iyisi sepsisi anlamaya kadar götürendir. Yolculuk orada bitmez; hasta “multi organ malfunction” sonucunda ölürken aslında yapılabilecek hiçbir şey yoktur. Beden sağlıklı olmaya çalışırken artık kendi enfeksiyonlu organlarını düşman gibi görmeye ve onlara saldırmaya başlar. Artık “Sepsis” denebilecek nokta aşılmıştır; “Sayın Septisomi”dir o. Ancak bilmediği, hasta ile beraber kendisinin de öldüğüdür. Bunu en iyi kadınlar anlar. Bu kadar büyük bir bağlılığı olduğu kadar bu kadar büyük bir nefreti de ancak kadınlar örebilir.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder