Etiketler

27 Kasım 2013 Çarşamba

Simit


Sürekli yaptığım üzere simit almaya fırına gittiğim cumartesi günü sıcacık simitleri üzerlerindeki bol susamla görünce dayanamadım bizim fırıncı arkadaşa “Siz susamı tıraşlamadınız mı” diye sordum. Utandı. “Yok abi, olur mu öyle şey” dedi. Esnaf duyarlılığını dikkate almadan çok sallapati konuşmuş hissettim kendimi, ben de rahatsız oldum, çıktım dükkandan. Beş on adım gittikten sonra geri döndüm; “Şu maliyetlerin nasıl arttığını bana bir anlatsana? Rakamları biliyor musun” dedim.

“Bilmem mi abi” dedi, “Geçen sene unu 41-42 liraya alıyorduk (50 kg’lık paket olduğunu Milliyet’ten öğrendim) şimdi 55 lira; susamın kilosu 4,5 liraydı, şimdi 9 lira” dedi. Doğalgaz ve petrol fiyatındaki artışın kendi işlerine getirdiği yükü atladı. Ben söyleyince üzerine çalışanlara altı ayda bir küçük de olsa yaptıkları zammı ekledi.

Maliyetlerdeki bu artış ve rakamlar yakın bir biçimde Milliyet’in 27 Kasım tarihli nüshasında Arif Balkan imzasıyla yer alan haberde de yer alıyor. İthalata dayalı hale gelmenin etkilerinden kaynaklanan hafif bir sitem söz konusu olsa da sert yapılmamış. Ama mesele rakamlar değil; mesele muhafazakarcılık oynarken mesleki değerlerini muhafaza etmeye çalışanların canını çıkaracak kararların rahatça alınabilmesi.

Adam simitin susamını eksik koyma ifadesinden utanacak kadar esnaf, diğer taraf aldığı ürüne namusu gibi bakan üreticisinin ne halde olduğunu önemsemiyor. Tüccar kafası, her şeyi yurtdışından alalım üzerine kar koyalım para kazanalım diye çalışıyor. Sonuç, ancak iyi simiti ortadan kaldırarak ucuz simiti ortaya çıkarabilen bir sistem.

Hükümet de bu işlerle hiç ilgisi yokmuş gibi bir kenarda duruyor. Ancak iş sadece simitle ilgili olmayan bir kötü yönetim örneği. İlaç sektöründe fiyat belirleyici otorite ve en önemli alıcı olan hükümet, ülkenin lider ilaç üreticisi Abdi İbrahim’in patronu Nezih Barut’u kötü hammadde uyarısında bulunmaya zorluyor. 2 liranın altına fikslenen kurdaki oynama sektörü vurunca çözüm maliyetleri aşağı çekici önlemlerde aranıyor. Hükümet bir sorun görmüyor.

İstanbul’da Mavi Kart kullanıcısı olarak dört beş ay önce 155 liraya 200 kontör alırken şu anda çaktırmadan bu rakam 180’e çekilmiş durumda. Ücretteki artışa girmiyorum bile. Onu fikslerken kendi giderini oluşturan bu alanda fiksleme gereği görmüyor siyasi iktidar.

Bakın mesele üç beş meselesi değildir; ülkede namusuyla iş yapmaya çalışan insanlar dışında bir noktaya vurmayacak hale gelen düzendir.

Simit fırınları daha önce de vergi konusuyla gündeme gelmişti. Simitçilerin sattığı simidin vergisini toplama derdine düşen Maliye Bakanlığı, tek tek simitçileri vergi mükellefi yapmak zor, “fırınlar onlardan tahsil edip toplu olarak bize ödesin” gibi yaratıcı bir formülü tartışmaya açmıştı. Bu ilk anda normal gibi görünebilir ama 2013 Türkiyesi’nde hala telekom operatörlerine geçici deprem vergisi, telsiz vergisi gibi kalemleri tahsil edip toplu olarak kendisine aktartan bir siyasi iktidar varken bu o kadar masum görünmüyor.

Ama dediğim gibi, en ağır bedel Türkiye’nin insanını yaptığı işten gurur duymayacak veya gurur duyacağı işi yapamayacak hale getirmektir. İnsan bu şekilde erozyona uğradığında, sorunu çözecek mekanizmaların da ortadan kalktığını maalesef yaşayarak görüyoruz.    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder